GİRİŞ
27846 sayılı ve 14.02.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu 13.01.2011 tarihinde kabul edilmiş olup 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecektir. İlgili kanun birçok yeniliği beraberinde getirmiştir. Aynı zamanda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 12.01.2011 tarihinde kabul edilmiş olup 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve gerek Türk Ticaret Kanunu gerekse diğer kanunların uygulanması açısından büyük önem taşıdığı aşikârdır.
“Ticari Defterlerin İspat Fonksiyonu” konusunun, hem Usul Hukuku hem de Ticaret Hukuku alanında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Çalışmamda, öncelikle “İspat ve Deliller” konusuna genel olarak değinip, ikinci bölümde ise yürürlükteki Türk Ticaret Kanunu bakımından “Defterlerin Lehe veya Aleyhe Delil Teşkil Etme” hali hakkında değerlendirme mevcuttur.
I. İSPAT VE DELİLLER
A. İSPAT
1. Genel Olarak:
Bir hukuk kuralının uygulanması, o hukuk kuralının koşul vakıalarının ( olgu; olay ) mevcut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğine bağlıdır. İşte bu vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur[1].
2.İspat Hakkı:
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 189’uncu maddesine göre “ Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptirler ”. İspat hakkı, tarafların kanunun öngördüğü müddet içinde ortaya koydukları delillerle sağlanır. Hâkim, tarafların ispat hakkı çerçevesinde ibraz ettikleri bütün delilleri kararında tartışır, değerlendirir ve bundan çıkan sonucu kararına yazar.
Ancak hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin, ispat aracı olarak kullanılamayacağı kanunda açıkça düzenlenmiştir. Bir vakıanın ispatı için ibraz edilen delilin caiz olup olmadığının takdiri mahkemeye aittir[2].
3.İspat Yükü:
Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz, bunu taraf ispat etmelidir. İspat yükü, belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda vakıa iddiasında bulunan tarafa düşen bir yüktür. Bu yük yerine getirilmediği vakit aleyhine olan sonuca katlanma, yani aleyhe karar riskiyle karşı karşıya kalma durumu mevcuttur[3].
Hakim, ibraz edilen delillerin yeterli olmaması halinde de karar vermek zorundadır. İşte ispat yükü bu hal için önemlidir, çünkü hakimin bu halde ispatyükünün hangi tarafa düştüğünü tespit etmesi ve o taraftan uyuşmazlık konusu vakıayı ispat etmesini istemesi gerekir[4].
İspat yükünün kime düşeceği konusunda genel kural, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190’ıncı maddesinde belirtildiği üzere “ Hakkını bir vakıaya dayandıran taraf o vakıayı ispat etmelidir ”. Böylece bu taraf davalı olabileceği gibi davacı da olabilir[5].
Bahsi geçen genel kuralın istisnaları mevcuttur ancak çalışmamızda bu hallere değinilmeyecek, konumuzun dışına çıkmamak için ilerleyen bölümlerde sadece alakalı olan hususlara değinilecektir.
B.DELİLLER
1.Genel Olarak:
Türk hukukunda geçerli olan delil sistemi “ serbest delil ” sistemidir. Bu sistem içerisinde deliller belirtilmiş olsa da, ispat aracı olabilecek her şey delil olarak kabul edilmiştir ve kanunda düzenlenmemiş diğer delillerinde incelenmesi mümkün kılınmıştır[6].
Delillerin değerlendirmesi bakımından “ kanuni delil sistemi ” ve “ delillerin serbestçe değerlendirilmesi ”sistemini benimsemiştir. Hakim kural olarak delilleri serbestçe değerlendirir. Kanunda belirtilen istisnai hallerde ise hakim kesin delillerle bağlıdır. Bu istisnalar ise “ senet ”, “yemin” ve “ kesin hüküm ”dür. Hakim bu delillerin ( kesin deliller ) gerçeği temsil edip etmediğini serbestçe takdir edemez. Bu deliller geçerli olduğu sürece, doğruyu temsil ettikleri kabul edilir[7].
Deliller, ispat araçlarıdır. Kanunda açık bir şekilde ayrım yapılmamış olsa da deliller, kesin ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılır.
2.Takdiri Deliller:
Hakim takdiri delilleri serbestçe takdir eder. Bu deliller hakimi bağlamaz. Kesin delille ispat zorunluluğuna ilişkin istisna teşkil eden hallerde takdiri deliller önem kazanır. Takdiri deliller “ Tanık ”, “ Bilirkişi İncelemesi ”, “ Keşif ”, “ Uzman Görüşü ” ve “ Kanunda Düzenlenmemiş Diğer Deliller ” olmak üzere beş çeşittir[8].
3.Kesin Deliller:
Kesin deliller hakimi bağlayıcı niteliktedir. Kesin delillerden biri ile ispat edilen bir vakıa, ispat edilmiş olarak kabul edilir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Kesin delillere “ kanuni deliller ” de denmektedir.
Belli parasal sınırdan yukarı olan hukuki işlemler ve senede karşı olan iddialar Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200’üncü maddesi gereği kural olarak yalnız kesin delillerle ispat edilebilir.
Kesin deliller “ İkrar ”, “ Senet ”, “ Yemin ” ve “ Kesin Hüküm ” olmak üzere dört tanedir[9].
4.Senet
i.Tanım:
Senet, bir kimsenin vücuda getirdiği, irade beyanı içeren ve kendi aleyhine delil teşkil eden yazılı belgedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu bir üst kavram olarak “ belge ”yi de düzenlemiştir ancak belge kavramı senet yerine kullanılmamıştır[10]. Senet hukukumuzda en önemli ve uygulamada en çok görülen kesin delildir.
Senet, bilindiği üzere çok geniş bir konu olduğundan sadece ticari defterlere ilişkin bölümünden bahsedilecektir.
ii.Ticari Defterlerin Delil Niteliği :
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu, yürürlükte olan Ticaret Kanunu’nun 82 ve 86’ncı maddeleri arasında ve 1465’inci maddesinde düzenlenen ticari defterlerle ispat konusuna ilişkin hükümleri bünyesine almamıştır. Hukukumuzda senetle ispat mecburiyetine ilişkin usul hükümleri halen muhafaza edildiğinden bu hususun çok derin bir boşluğa yol açması muhtemeldi.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222’nci maddesi “ Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil olması ” başlığı altında ticari defterlerle ispata ilişkin hükümler getirmiş ve yukarıda bahsi geçen riskin önüne geçilmesi açısından yerinde olmuştur[11]. Söz konusu madde beş fıkradan ibaret olup eski usul kanunumuzda yer almamaktadır.
II. TİCARİ DEFTERLERİN İSPAT FONKSİYONU
Yürürlükteki Ticaret Kanunu ticari defterle ispat konusunu 82 – 86’ncı maddeleri arasında ve 1465’inci maddesinde düzenlemiştir. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ise bu hükümlere yer verilmemiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu, yukarıda da kısaca anlatıldığı üzere konuya ilişkin düzenleme getirmiştir.
Öncelikle yürürlükte olan Ticaret Kanunu açısından durum değerlendirilecek ve daha sonra, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun getirdiği düzenleme belirtilecektir.
A.TİCARİ DEFTERLERİN SAHİBİ ALEYHİNE DELİL OLMASI
Bir davada ispat yükü kendisine ait olan taraf, iddiasını kanıtlamak için diğer tarafın tuttuğu ticari defterlere dayanabilir. Taraf, ister tacir olsun ister olmasın, iddiasını sadece karşı tarafın defterleriyle ispat etmek istediğini, başka bir delile dayanmayacağını, karşı tarafın ticari defterlerinin içeriğini kabul edeceğini mahkeme önünde beyan etmesi halinde, bunun sonuçları Ticaret Kanunu’nda özel olarak düzenlenmiştir[12].
Kanıtın bu şekilde hasredilmesi üzerine mahkeme, karşı taraftan bütün ticari defterlerini mahkemeye vermesini söyler ve bunun için karşı tarafa bir süre verir. Bunun üzerine iki ihtimal mevcuttur.
Eğer karşı taraf ibrazdan kaçınırsa, 82’inci madde hükmü gereği mahkeme, defterlerin ibrazını istemiş olan tarafa iddiasının doğruluğu hakkında bir yemin verir. Bu noktada hâkimin yemin vermesi re ’sen teklif olunan yemin olduğundan, mecburidir. Artık mahkeme yeminin neticesine göre karar vermekle sorumludur. Eğer yemin edecek kişi yeminden kaçınırsa, iddiasını ispat edememiş olur. Eğer yemin ederse, mahkeme bu yemin ile bağlıdır[13].
Eğer karşı taraf defterlerini ibraz ederse, mahkeme bu defterler üzerinde inceleme yapar yahut uygulamada sıklıkla olduğu gibi bu incelemeyi bilirkişiye yaptırır. Yapılan inceleme neticesinde yine çeşitli ihtimaller söz konusudur.
1. İbraz edilen defterlerde, ileri sürülen iddia hakkında hiçbir kayda rastlanılmadıysa, artık iddiasını diğer tarafın defterleriyle ispat etmek isteyen taraf, iddiasını ispat edememiş sayılır ve başkaca kanıt da ileri süremez ve davası reddolunur. Burada önemli olan hususlardan biri, defterlerini ibraz eden tarafın, defterlerini usulüne uygun olarak tutmuş olmasıdır. Eğer defterler usulüne uygun olarak tutulmamışsa, diğer tarafa, iddiasını ispat edebilmesi için başkaca delillerden de yararlanıp iddiasını ispatlama imkânının tanınması gerekir[14].
2. İbraz edilen defterlerde, sadece defter sahibi aleyhine kayıtlar varsa, burada artık ilgilini kanunun 84’üncü maddesi uyarınca defter sahibi aleyhine kesin kanıt mevcuttur. Kendi defterlerinde bulunan kayıtların aksini ispat edebilmesi ancak başka bir kesin kanıt ile mümkündür.[15]
3. İbraz edilen defterlerde, defter sahibinin hem aleyhine hem de lehine kanıtlar mevcutsa, örneğin defter sahibi olan A’nın, B’ye borçlu olduğu kaydı defterlerinde varsa ancak bu borcunu ödediğine dair kayıt da bulunuyorsa bu noktada A’nın defterlerini usulüne uygun tutup tutmadığı önem kazanmaktadır[16].
– Eğer A, defterlerini usulüne uygun tutmuş ise, defterde bulunan kayıtlar bir bütün olarak değerlendirileceğinden artık A’nın borcunu ödemiş olduğu kabul edilir ve başkaca delil sunma hakkı olmayan B’nin davası reddolunur.
-Eğer A, defterlerini usulüne uygun tutmamış ise, defterlerinde bulunan ve kendi lehine olan kayıtlar dikkate alınmayacağı için artık burada A açısından aleyhe kesin delilden söz edileceğinden, borcunu ödediğini ancak başka bir kesin delille ispat edebilir.
Yukarıda açıklamaya çalıştığım üzere, defterlerdeki kayıtların lehe yahut aleyhe kanıt olarak değerlendirilmesinde kilit nokta, bunların usulüne uygun olarak tutulmuş olup olmamasına bağlıdır.
B.TİCARİ DEFTERLERİN SAHİBİ LEHİNE DELİL OLMASI
Kural olarak bir kimsenin kendi düzenlemiş olduğu belgelere dayanarak iddiasını ispat edebilmesi mümkün değildir. Yürürlükteki Ticaret Kanunu ile bu kurala istisna getirmiş ve tacirin tutmuş olduğu defterlerin belli şartların varlığı halinde kendi lehine kanıt oluşturabileceği düzenlenmiştir[17].
1.Her İki Taraf da Defter Tutma Yükümüne Tabi Olmalı:
Ticari defterlerin sahibi lehine kanıt oluşturabilmesi için öncelikle her iki tarafında tacir olması gerekmektedir. Tacir olmanın neticesinde ancak defter tutma yükümlülüğünden söz edilebilir. Bu tanımlamaya Ticaret Kanunu’nun 14’üncü maddesinde belirtilen tacir gibi sorumlu olanlar ve tacir sayılanlar da dâhildir[18].
Eğer taraflardan biri tacir veya tacir sayılanlardan yahut tacir gibi sorumlu olanlardan değilse, artık tacir olan tarafın tuttuğu defterler, kendi lehine delil teşkil etmez, ancak aleyhine delil teşkil edebilir.
2.Uyuşmazlık Her İki Tarafın da Defterlerine Geçirmesi Gereken BirTicari
İşten Kaynaklanmalı:
Ticaret Kanunu’nun 82’nci maddesine göre ticari işin, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olması gerekmektedir. Burada bahsi geçen ticari iş, ilgili kanunun 21’inci maddesinde tanımlanan genişlikte bir ticari iş değildir. Yani her iki tarafında tuttuğu defterlere işlenmesi gereken bir ticari işten bahsedildiği için, bir taraf için ticari sayılan iş, diğer taraf içinde ticari sayılır kuralı burada uygulanmamaktadır[19].
3.Defterler Kanuna Uygun Şekilde Tutulmuş Olmalı:
Sahibi lehine kanıt oluşturması amaçlanan defterlerin Ticaret Kanunu’nun 85’inci maddesi hükmü uyarınca ticari defter olması ve kanuna uygun şekilde tutulmuş olması gerekmektedir. Yine aynı kanunun 1465’inci maddesi “ Bir tacir işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri tutmamış olduğu takdirde, 66’ncı maddenin 1 ila 3 numaralı bendinde yazılı defterleri tutmuş olsa bile, fiilen tutmuş olduğu defterlerin kayıtları, ancak aleyhine delil olabilir ”şeklinde düzenlenmiş olup, öncelikle tüm defterlerin tutulmuş olması gerektiğini belirtmiştir.
Defterlerin kanuna uygun şekilde tutulmuş olmasına kısaca değinmek gerekirse; ismen sayılan zorunlu defterler için tasdik işleminin ( TTK 69/I, 70/V, 72/IV ) ve diğer zorunlu defterler için de sicil memuruna beyanname verme ( TTK 69/II ) yükümünün yerine getirilmiş, yevmiye defteri kayıtlarının süresi içinde deftere geçirilmiş ( TTK 70/IV ), envanter ve bilançonun eksiksiz, açık ve anlaşılır şekilde düzenlenmiş ( TTK 75/I ) olması gerekir[20].
4.Defter Kayıtları Birbirini Doğrulamalı
Bir tacirin ticari defterlerinin lehine delil teşkil edebilmesi için, tuttuğu bütün defterlerin birbirini doğrulaması gerekir. Eğer tacirin ticari defterleri birbirini doğrulamıyorsa, bu defterler delil olmaktan çıkar[21].
5.Karşı Taraf İleri Sürülen İddiayı, Kendi Defter Kayıtları veya Diğer Geçerli
Kanıtlarla Çürütememiş Olmalıdır:
Ticaret Kanunu’nun 85 ve 86’ncı maddeleri gereği kanuna uygun şekilde tutulmuş ve birbirini doğrulayan kayıtların sahibi lehine delil teşkil edebilmesi için, diğer tarafın kendi ticari defterleriyle yahut başkaca geçerli kanıtlarla aksini ispat edememiş olması gerekmektedir. Konunun, karşı tarafın defterlerini ibraz edip etmemesi haline göre incelenmesi halinde farklı ihtimaller ortaya çıkmaktadır[22].
i.Karşı Taraf Defterlerini İbraz Ederse:
Karşı taraf, kanuna uygun şekilde tutulmuş ve birbirini doğrulayan defterlerini ibraz ederse ve ibraz ettiği defterlerde bulunan kayıtlar, iddiasını defterlerine dayanarak ispat etmek isteyen tarafın defterlerindeki kayıtlarla örtüşüyorsa, iddiasını defterlerine dayandıran taraf, iddiasını ispat etmiş sayılır[23]. Örneğin defterlerine dayanan A’nın kayıtlarında B’den alacaklı olduğu anlaşılıyor ise ve B’nin defterlerinde de A’ya borçlu olduğuna dair kayıt varsa, A iddiasını ispat etmiş sayılır.
Karşı tarafın defterlerindeki kayıtlar, iddiasını defterlerine dayanarak ispat etmek isteyen tarafın defter kayıtlarına aykırı ise yahut örtüşmüyorsa, iddia ispat edilmemiş sayılır[24]. Örneğin, A’nın defter kayıtlarında B’den alacaklı olduğu görülüyor ancak B’nin ibraz ettiği defterlerde ise böyle bir kayıt bulunmuyor ya da borcun ödendiğine ilişkin kayıt bulunuyorsa, A, iddiasını ispat edememiş sayılır.
ii.Karşı Taraf Defterlerini İbraz Etmezse:
Karşı taraf, ticari defterleri olduğu halde bunları mahkemeye ibraz etmek istemezse, defterleri kanuna uygun olarak tutulan tarafın defterindeki kayıtlar, Ticaret Kanunu’nun 86’ncı maddesi gereği karşı taraf aleyhine delil olur. Aynı şekilde eğer karşı tarafın ticari defterleri usulüne uygun tutulmamışsa yahut hiç defteri bulunmuyorsa da durum aynıdır. Bu durumda karşı taraf, defterlerine dayanan tarafın defterlerindeki kaydın aksini sadece “ vesika veya diğer muteber delillerle ” kanıtlayabilir. “ Muteber deliller ” ifadesi ile hangi delillerin kastediliyor olduğunun anlaşılması güçtür ancak KURU’ya göre sadece senet yahut diğer kesin delillerden söz edilmiştir[25].
6.Defter Sahibinin Yemin Etmesi:
Yukarıda bahsi geçen koşulların gerçekleşmesiyle, ticari defterleri lehine delil teşkil eden tarafa son olarak tamamlayıcı bir yemin verilir. Ticaret Kanunu’nun 83’üncü maddesinde “ Mahkeme, aşağıdaki hükümler gereğince, defter münderecatını sahibi lehine hükme medar görmüşse kanaatini kuvvetlendirmek için o kaydın doğru olduğuna ve davacının halen davalıda yerine getirilmesi gereken hakkı bulunduğuna dair defter sahibine tamamlayıcı bir yemin verir ” demekle yeminin verilmesini mahkemenin takdirine bırakmamış, bir zorunluluk haline getirmiştir. Yeminin eda edilmesi halinde artık ticari defterler, sahibi lehine kesin kanıt olur. Defter sahibi yeminden kaçınırsa, iddiasını defterleri ile ispat edememiş sayılır.
C.HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU HÜKMÜ
Yukarıda anlatılan ticari defterlerin ispat fonksiyonuna ilişkin hükümler halen yürürlükte olan Ticaret Kanunu’nda düzenlenmektedir ancak daha önceden belirtildiği gibi Türk Ticaret Kanunu, bu hükümleri bünyesine almamıştır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ise 222’nci maddesinde konuyu şöyle düzenlemiştir;
“1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.”
Kanun metnine bakıldığı zaman ilk göze çarpan, Ticaret Kanunu’ndan farklı olarak “yemin” e yer verilmemesidir. Yemin dışında başkaca önemli bir değişiklik görülmemektedir.
SONUÇ
Türk Ticaret Kanunu’nda, ticari defterlerle ispat ilişkin özel hükümler “pek çok ülkenin kanununda yer almadığı ve ispat hukukunun ilkeleriyle de pek bağdaşmadığı” gerekçesiyle yer bulmamıştır ancak diğer yandan “ senetle ispat mecburiyetinin uygulandığı Türk hukukunda ticari defterlerle ispata ilişkin kuralların senetle ispat mecburiyetinin katılığını yumuşatmakta ve geniş bir uygulama alanı bulmakta olduğu” ve “ ticari defterlerle ispata ilişkin hükümlerin yürürlükten kaldırılmasının önemli bir boşluğa yol açacağı” gerekçe gösterilerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında yer bulması çelişkilidir[26].
Ticari defterlerle ispata ilişkin hükümlerin özüne çok fazla dokunulmadan Türk Ticaret Kanunu’ndan çıkartılıp, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yeni bir madde olarak düzenlenmesi kanımca uygulamada radikal değişikliklere yol açmayacaktır. Bununla beraber Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ve yürürlükte olan Ticaret Kanunu’nun da Ticari defterlerle ispat konusuna ilişkin hükümleri ihtiva etmesi, Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe gireceği döneme kadar pratikte hangi kanun hükümlerinin uygulanacağı sorununu doğurmuştur.
KAYNAKÇA
ARKAN, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, Sekizinci Baskı, Ankara – 2005, Sözkesen Matbaacılık.
DOĞANAY, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi – CİLT: I, III, 4. Bası, İstanbul – 2004, BETA.
KENDİGELEN, Abuzer, Yeni Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler, İstanbul – 2011, On İki Levha.
KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü – CİLT: III, Altıncı Baskı, İstanbul – 2001, BETA.
KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22. Baskı, Ankara – 2011, Yetkin.
PEKCANITEZ, Hakan / ATALAY, Oğuz / ÖZEKES, Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara – 2011, Yetkin.
[1] KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22. Baskı, Ankara – 2011, Yetkin, s.367.
[2] KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, s.369.
[3] PEKCANITEZ, Hakan / ATALAY, Oğuz / ÖZEKES, Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara – 2011, Yetkin, s.442.
[4] KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, s.371.
[5] KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, s.372.
[6] PEKCANITEZ / ATALAY / ÖZEKES, s.471.
[7] PEKCANITEZ / ATALAY / ÖZEKES, s.472.
[8] KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, s.430.
[9] KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, s.381.
[10] KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, s.388.
[11] PEKCANITEZ / ATALAY / ÖZEKES, s.493.
[12] ARKAN, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, Sekizinci Baskı, Ankara – 2005, Sözkesen Matbaacılık, s.339.
[13] KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü – CİLT: III, Altıncı Baskı, İstanbul – 2001, BETA, s.2454.
[14] Kuru, s.2457.
[15] Arkan, s.340.
[16] Arkan, s.341.
[17] Arkan, s.341.
[18] Kuru, s.2467.
[19] Arkan, s.343.
[20] Arkan, s.343.
[21] Kuru, s.2473.
[22] DOĞANAY, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi – CİLT: I, III, 4. Bası, İstanbul – 2004, BETA, s.518.
[23] DOĞANAY, s.518.
[24] ARKAN, s.345.
[25] KURU, s.2478.
[26] KENDİGELEN, Abuzer, Yeni Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler, İstanbul – 2011, On İki Levha, s.80.